Devrimci ölür mü?
Ne de güzel çarpıyordu kalplerimiz o yıllarda?.. Mitingler, konferanslar, protesto yürüyüşleri… Her biri düzene karşı koyan eylemler… Sisteme karşı değildik, yok!.. Sistem yürütücülerine karşıydık… Sisteme karşı olmak, sistemi yıkıp yerine yeni sistem yapmak çok daha kolaydı; sistemi, sistem içinde düzeltmekten.. Biz zoru seçmiştik...
Çok gençtik… “Kemalist” sıfatı 20 li yaşlarımızda söylenmişti mesela. Sosyalist olmak daha havalıydı. Marjinaldi Kominist olmak. Karşıyız demek ve Küba dışındaki ülkelerin neredeyse tamamının terk ettiği köhne sistemleri bir kurtuluşmuş gibi yansıtmak bize o kadar da modern gelmiyordu. Bizim enternasyonel ideolojiler yerinde tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi bu topraklara özgü, karma bir sistem üretmeyi doğru buluyorduk. Dev-Genç marşını da söylerdik, İzmir marşını da. Tek önder vardı bizim için; Mustafa Kemal… O kurdu diye CHP’li olmuştuk. CHP yönetimlerinin (o gün de bu gün de) başka bir partiye taşısan yüzde 2 bile oy almayacak olması bizi hep sinirlendirirdi sinirlendirmesine de, öfkemizi partimizden çıkarmazdık. Lanet olsun CHP lileriydik… Kızıp öfkelenip, sandığa gittiğimizde yine basardık mührü “Altıok” a…
Sabahlara kadar vatanı kurtarırdık. İktisat felsefelerini tartışırdık. Sosyoloji bilirdik, insanı tanırdık. Bir ilk okula bilgisayar laboratuvarı yaptırmıştık; hiç birimizin evinde bilgisayar olmamasına rağmen!.. Bilmemek cahillikti ve bilgiyle barışmamış her kişi yalınlaşırdı, yalnızlaşırdı. Hepimiz şehirlerinin en aktif, en lider gençleriydik… Bir gece, Kemalist Gençler Birlikteliği diye bir şey kuralım diye bir fikir gelmişti aklıma. Ertesi gün Eskişehir’in 6 gençlik örgütü dahil olmuştu bile bu oluşuma…
Kadrola, işler, makamlar teklif edilirdi. Tek şart Oncu, Buncu olacaksın… Hepsini reddederdik. Bizim için tek tarafında olduğumuz kişi Mustafa Kemal’di ya… Kimsenin alt kadrosunda olmamamızı herkes çok severdi, ama bir yandan da kimse bizi sevmezdi. Deniz Gezmiş’in Mustafa Kemal yürüyüşü yapan tarafıydık biz. Damarımızı kessen “kalpak” akardı.
Gece afişlemelerini çok severdik. Tüm gece afişleme yapardık ve sonrasında bol sarımsaklı işkembe çorbamızı içer, kendi harçlıklarımızla tuttuğumuz lokalimizin üst katında bayraklar üstünde uyurduk… O uykularda ne rüyalar görürdük bilemem ama en güzel dostlukları kurardık!..
Devrimci atardı şah damarımız. Ülkeye devrim getirmek değil, 1923 devrimlerinin uygulanmasını sağlamaktı devrimciliğimiz. Karşı devrimin sürekli canavar gösterdiği devrimcilikten, o dönemde dinsizlik olarak gösterilen laiklikten, ümmetçiliğin en büyük düşmanı halkçılıktan, en büyük aşkımız cumhuriyetçilikten, etnisite temelli olmayan milliyetçilikten ve ekonomik model olarak devletçilikten ödün vermedik… Sağ görüşlü arkadaşlar bizi terörist ; marjinal sol görüşlüler faşist ilan etmişti bu kavramlar karşısındaki en büyük inadımız yüzünden. Biz zor yolun asil şövalyeleriydik… Kimsenin bizi nasıl tanımladığı önemli değildi…
Sonra ne oldu? Dağıldık. Şehirlerimize dağıldık. Hayatın koşturmalarına attık kendimizi… Hep eleştirdiğimiz adamlar biz olduk. “Eski” bizde kırmızı bir aşktı, sevdaydı… İdeolojik türküler çıktığında radyonun sesini biraz daha açmaktan öteye gidemese de bu duyarlılığımız; çoğumuz ruhlarımızı kaybetmedik. Satmadık hiç birimiz kendimizi oligarşiye…
Şimdi?.. Şimdi insana dokunuyoruz. En büyük ideoloji insan değil mi zaten? Kimimiz doktor oldu, kimimiz avukat, kimimiz öğretmen oldu, kimimiz ayyaş; bendeniz mesela emlakçı oldum. Ama hiç birimiz 20 li yaşlarımızın duyarlılığını kaybetmedik. Ve ümidimizi hiç bir zaman yitirmiyoruz.
Bu yazıların kaleme alındığı saatlerde Suudi Arabistan’da oynanması gereken Süper Kupa maçına çıkmamıştı 2 güzide takımımız. Atatürk yoksa biz de yokuz demişlerdi. O kadar para harcayarak oraya giden taraftarlar da takımlarını protesto etmek yerine “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye tribünlerde slogan tutuyorlardı… Al sana gelecekle ilgili ümit ışığı… İstiklal marşında söylendiği gibi; “sönmeden yurdumun üstünde son ocak”; bu umut dağı asla yerle bir olmayacak…
Geçmiş olduğumuz gün bir devrimci kardeşimizi, abimizi; yoldaşımızı kaybettik… Devrimci arkadaşımız Ahmet. Işıklar yoldaşın olsun. Devrimci ölür mü? Herkes ölür… Mesele ölüp ölmemek, ya da ne kadar yaşadığın değil; mesele nasıl yaşadığındır…
Nihayetinde devrimci ölür; devrim yürür!…